ATEİZM-5
ATEİZM-5
Protestlerin karşıt argüman üretme adına İslami İlimler noktasında mesai harcadıklarını geçen yazılarda belirtmiştik, aslında bu onlar için tırnak içinde tehlikeli bir oyun, çünkü; “is kokan işle uğraşana is kokusu, esans ile uğraşana misk kokusu siner”…Ne kastettiğim anlaşıldı sanırım bu işleri bu kadar ciddiye almalarının altında böyle bir hakikat de var… Bunu dua şeklinde de yorumlayabilirsiniz fark etmez…
Bu verilen mesaileri böyle yorumluyorum şahsen, yoksa ta yaban ellerden “bilirkişi” bulma telaşını başka türlü izah edemeyiz…
Bir grup var adları hayli ilginç; “Bunlar uçak düşerken bile ateistmiş” oldukça iddialı bir isim bulmuşlar. İddia bu tabi, ne kadar istikrarlı, cesaretli olduklarını “kara kutu” incelenirken göreceğiz…
Bu grup“dersine iyi çalışmış bir Profesörü” davet etti. Arap asıllı İsviçre’de İslami İlimler Kürsü hocalığı yapan bu akademisyen Kur’an mealini üç ayrı dilde tercüme etmiş,kısaca ömrünü bu işlere adamış bir ateist! Evet, yanlış duymadınız kendisi bir ateist.
Böyle donanımlı!Birini buldukları için bizimkilerin değmeyin keyifine.
Bu beyefendi yaklaşık üç saat konuştu. Hem Arap asıllı olması hem de İslami ilimlerde kürsü hocası olması hasebiyle beklenti büyük tabi.
Dakika bir: “Muhammed diye biri yaşamış mıdır o bile belli değil, Nasrettin Hoca gibi bir karakter”
Yurdum insanı bu ifadeye bile sevindiler, aslında müttefikin kötüsü olmaz mantığıyla“miş” gibi yaptılar… bu nasıl bir bilgiaçlığıdır! Allah aşkına!
Yorum kısmına şunu yazdım, şayet Hz Muhammed bir peygamber olarak değil de bir devlet başkanı olarak gelseydi sen bu iddiada asla bulunmayacaktın… Bu adam Türkiye’yi İsviçre gibi bir zannediyor herhalde ki böyle büyük bir gaf yaptı, bu iddianın bu topraklarda karşılık bulmayacağını bilmesi gerekirdi.
İkinci iddiası, Hz Muhammed Kur’an’ı sarhoş bir Yahudi’ye yazdırmış…
Yahu adam, on dakika önce Muhammed(as)diye biri yaşamamış dedin on dakika sonra Hz Muhammed’in varlığını kabul edip Kur’an’a dil uzattın… Ben o üniversitenin yerinde olsam bu herife maaş filan vermem, işini çok kötü yapıyor, bunlar adamı Müslüman! eder.
“Hz Muhammed çok zeki biridir sarhoş Yahudi’nin yazdıklarını hemen alıp ezberliyor” muş…
Bu Sami efendiye bir teklifim oldu: yaklaşık üç saattir konuşuyorsun bırak bir başkasının yazdıklarını ezberlemeyi, bant kaydına bakmadan kendi konuştuklarını Word’e döksene… Cevap beklemiyorum ama gelmeyecek… Sizce Sami Efendi konuştuklarının yüzde kaçını yazıya dökebilir. Dökemez çünkü çapı yetmez… Bu ithamı ağır bulduysanız şayet, onun Müslümanlara yaptığı ağır ithamların yanında benimki iltifat sayılır…Sahi yazdığı kitabı imla hatası da yapmadan baştan sona ezberden okuyacak bir babayiğit var mı?
“Kur’an’ın yüzde sekseni Tevrat’tan alıntıdır diyor”, Sami Efendi.
Öyleyse dedim: bırak yüzde sekseni, Tevrat’la birebir aynı olan bir tek ayet getir… Yok,onu dahi getiremez…
Bu uyanık Prof. neden böyle bir iddiada bulunuyor. Kur’an üzerinde uzunca bir mesai harcadığı için Kur’an’ı çok iyi tanıyor. Hınzırlığı bıraksa tarafsız olmayı denese en azından olaya bir şarkiyatçı gibi baksa işler kolaylaşacak, bu komik duruma da düşmeyecek…
Dil ve gramerin Kur’an’da ne kadar ustalıkla kullanıldığına bizzat kendisi şahit, her ne kadar itiraf etmese de, o sebeple bunu Hz Muhammed yazdı diyemiyor çünkü Hz Muhammed’in kendi çabasıyla bu bilgilere ulaşamayacağını iyi biliyor, vahiy aldı diyecek hali de yok, geriye bir tek “Ehli Kitap” kartını öne sürmek kalıyor.
Kendisi Filistin asıllı olduğu için Arap tarihini iyi biliyor. Peki, Sami Efendi Kur’an’ı bir Yahudi yazdı veya Tevrat’tan alıntıdır diyerek neyi gizlemeye çalışıyor?
Mekke halkı vahiy indiği sırada okuryazar bir halk değildi, çok az sayıda okuma yazma bilen insan vardı. Buna mukabil Yahudi ve Hristiyanların teoloji noktasında oldukça birikimleri vardı ve Arap toplumunun dışında zengin yazılı kültür mirası da vardı; Bizans’ın, İran’ın, Hindistan’ın bin yıllık kütüphaneleri bulunuyordu, bu ülkeler casuslar yollayıp birbirlerinin kütüphanelerinden kitaplar aşırıyorlardı. Bu manada; Abbasiler Bağdat Şehrini tam bir kültür şehri olarak tasarlanmışlardı. Bağdatkitapçılar çarşısı tarihte görülmemiş bir çeviri ile bu kadim kitapları Müslümanlara kazandırdı. Harun Reşit’in oğulları (Me’mun, Mutasım) önderliğinde yüzlerce kâtip matbaa gibi kitap çıkarıyorlardı. İşte bu kitaplar ağırlığınca altın ödenerek alınan İran ve Yunan’a ait kitaplardı… İşte o sebepten eli mürekkep görmemiş bir kavme(Ümmi)Hz Muhammed’in Peygamber olarak gelmesi ayrı bir önem arz ediyordu… Şimdi daha iyi anlaşılıyor değil mi Sami efendinin Kur’an’ı Hz Muhammed bir Yahudi’den aldı iddiasının sebebi. Bizim yerlilerden bazıları daha saf davranıp bu Kur’an’ı bizzat Hz Muhammed kendi eliyle yazdı diyecek kadar tarih yoksunu…
Şimdi sıkı durun Sami Efendi öyle bir şey anlatacak ki bunu nasıl telaffuz eder bizim “gizli vahiy alan mahalle ”bilemiyorum, peşinen uyaralım; sakın ha bu adama da inanmaya kalkmasınlar!
“ Bir gece rüyamda Hz Muhammed’i gördüm, bana dedi ki bundan sonra benim varisim sensin dedi. Müslümanlara haber ver Kur’an’da ki yararlı olanları, evrensel insan hakları beyannamesine uygun olanları alsınlar…Diğerlerinden vaz geçsinler…” adamın rüyasının devamı saçmalıklarla dolu o nedenle o kısımları anlatmıyorum.
Bu adam yüzde doksan dokuz yalan söylüyor, velev ki bir ihtimal böyle bir rüya gördü…
İşte adam bizde ki bu açığı iyi dolduruyor; “rüyada Hz Muhammed’i görmek” bu hususta yorum yapınca önce “bizim mahalle kızıyor”… Rüyalarla uğraşmaya devam etsinler, tüm ecirleri de rüyalarında görürler, bunu özeleştiri bölümüne saklıyorum, ateizmi doğuran en büyük sebeplerden biri de bizim Müslümanlardır!
Sami Efendi “tebliğini yaptı”, bırakın bu Kur’an’ı, evrensel insan hakları beyannamesi size yeter dedi.
Ona da sordum aynı soruyu, şu an evrensel insan hakları beyannamesi yürürlükte değil mi?
Yürürlükte. Yeryüzünün cennet olması gerekmiyor mu, buyurun uygulayın sizi engelleyen nedir?
Elbette ki hukuka uygun yaşamak her insanın isteğidir. Kanunu iyi uygulayan ülkeler daha medeni yaşar bunda hiç şüphe yok, olması gereken de budur zaten.
Soru şu, kanunu kim uygulayacak?
Kolluk kuvvetleri, siyasi erk yani devlet. Kanun devletin olduğu yerde uygulanır, devletin ulaşamadığı yerde ne olacak peki?
Bir dağ başında, bir afet durumunda, savaşta veya dört duvar arasında sizin hiçbir zaman ne duyacağınız ne de ulaşabileceğiniz, insanların savunmasız kaldıklarında… o zaman ne olacak?
Şu an yaşanan savaşla birlikte yeni bir tabir daha öğrendik: Sizin evrensel beyannameniz sadece “sarışın gezegen” içinmiş onu da öğrendik. Biz mazluma dini sorulmaz derken, beyaz efendilerin üzülmek için asgari şartı; sarışın ve mavi gözlü olmakmış, bu da geçti zabıtlara…
Bakınız, çok hassas bir noktaya temas edeceğim:
Birinin canına kastetmeyi aklınızdan geçirdiniz diyelim. İlk iş olarak gerekli hazırlığı yaparsınız sonra pusuya yatar bekler, tam istediğiniz fırsatı yakalamışken bir aksilik olur silahınız ateşlenmez, ortada bir görgü tanığı filan da yoksa siz masumsunuz artık… Hakikaten bu durum masum bir durum mudur?
Ortada bir suç unsuru yoksa kişi masumdur, değil mi?
Oysa İslam, siz o cana kastetme eylemini ilk etapta aklınızdan geçirdiğiniz andan itibaren sizi sorumlu tutar:
“İçinizde olanı açıklasanız da gizleseniz de Allah, sizi onunla hesaba çeker”(Bakara 284)
İşte burası benim aklımın donduğu yerdir… Bunu nasıl sağlayacaksınız?
Elbette her dava mahkemede sonuçlanır ama elzem olan kafada sonuçlanmasıdır, yani yargıçları az olan bir toplum bulunması, eğer buna bir cevabınız varsa; bırakın adam adamı yemeyi kurtla kuzu arkadaş olabilir.
Philip Zimbardo “Stanford Hapishane Deneyinde; gücün masum bir şey olmadığını insanlar onu elde ettiklerinde nasıl acımasızca davranabileceklerini ispatlamaya çalıştı, geçmiş yazılarda bunu işlemiştik.
İşte bu manada kalbinde Allah korkusu olmak bir hesaba inanmak insan olmanın getirdiği bir bilince sahip olmak yeryüzü için kayıp mıdır kazanç mıdır?
Peki, sahada durum nedir diye bir soru sormasınlar, olabilir bir şeyden bahsediyorum, mümkün olandan, kör topal bile olsa halen meyve veren bir şeyden bahsediyorum…
Evet, Prof Efendi; evrensel insan hakları beyannamesinin ahlaka dair birkaç maddesi hariç hepsi kabulümüzdür.
Bu insanların neden inanca karşı çıktıklarını anlama adına vereceğim bu örneği deevrensel insan hakları çerçevesinde değerlendirin lütfen.
Kur’an’ı hayatında hiç tanımamış bir yabancıya okuttuğumuzu farz edelim, sonra bu kitabın ana fikri nedir diye soralım, alacağımız cevap: Tanrı iyi kullar olun, dürüst olun, insanlara faydalı olun… filan diyecektir. Haa, ateistlere sorarsan “nerede bir kâfirbulursan öldür” diyor diyecektir, bunun öyle olmadığını kaç kere izah ettik onlara, ama anlamak istemiyorlar.
Yine aynı kişiye şunu sorsak: Kur’an’ın kırmızıçizgi noktasında, “evinizi başınıza yıkarım ha dediği” türden toplumsal nedenler var mıdır diye sorsak, evet vardır diyecektir; Fuhşiyatın aleni yapılması, ölçüde tartıda hile yapılması, zorbalık, eşkıyalık, gücü haksız yere tağutça kullanması…bunlar toplumsal helak sebepleridir, diyecektir
Peki,BayProf. Kur’an’ın sizi rahatsız eden tarafı ne diye sorsak?
Misal bundan kapitalistler, küreselciler rahatsız olması normaldir çünkü: Küreselciler pandemidir, savaşlardır, kıtlıktır insanlığı bir yerlere sürüklemeye çalışıyorlar. İslam bu beylerin işine gelmez çünkü ekmeğini paylaş diyen bir din kapitalizmin tekerleğine çomak sokar:
“Kıtlık anında doyurmaktır”(Beled 14)
Diğer bir soruya geçelim:
“KUR’AN HEM KALBİ MÜHÜRLÜ DİYOR HEM DE İMAN ET DİYOR”
Bu soruyu alay etmek için soruyorlar, hidayet Allah’tandır deyip cevap vermeye çalışalım.
İlk bölümlerde Kur’an’ın dilini bilmek gerektiği üzerinde durduk. Kalbin mühürlenmesi bir deyimdir. Kalp mühürlenmesi kalbin manen ölümü demektir. Merhametsiz birine taş kalpli dediğinizde ne kat ediyorsunuz? Kalp İslam terminolojisinde tasdik merkezi olarak adlandırılır yani akıl manasında kullanılır, yalnız: Ne biyolojik “IQ” ne de felsefi olarak “us” değildir akıl denen şey. Akıl Arapça bir kelimedir ve “bağ” manasına gelir… Bu bağ, data ve veri bağıdır. Bu bağ koptuğunda; aynı kelimeler aynı manayı çağrıştırmaz, kelimeler kifayetsiz kalır hiçbir uyarı fayda vermez:
“Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.”(Bakara 6)
Bunu şöyle anlamak lazım: Öldürmeyi alışkanlık haline getiren bir katil için bu eylem artık sıradan bir hal almıştır, normal bir kalpteki acıyı katil ruh hissetmez.
Hepimiz bir şekilde kötü kokuya maruz kalmışızdır, onlarca insanın kaldığı daracık koğuşlar vs. Burnunuzu tutarak girdiğiniz o koğuşta bir süre sonra normalleşirsiniz, oysaki kokuya sebep bozuluştur, koku bir şeyin habercisidir, o bozulmuşluk her neyse varlığını halen sürdürmektedir ama burun artık aynı uyarı vermemektedir. Kötü koku tırnak içinde söylüyorum iyi bir şeydir çünkü: Bir şey niye kötü kokar, insan ondan uzaklaşsın diye, kötü koku bozulmuşluğun bir uyarısıdır. Burun uyarılır, misalen;burada bir köpek ölmüş artık ortalığa mikrop saçıyor… gibi. Bir kimsenin o kötü kokuya alışmış olması tehlikenin geçtiği anlamına gelmez sadece kanıtsanmıştır o.
Kalp de böyledir, uyarılan sağlıklı bir kalp uyarıya tepki verir… Ne zaman ki kalp uyarılara teki vermez hale gelir, artık o saatten sonra kalpmanen ölüdür. Mühürlenme tabiri “geri dönülmez bir yola girildiğinin” ifadesidir, aslolan kazanmaya çalışmaktır. Hz Nuh kavmini o kadar çok uyardı ki:
“Rabb’im! Ben, Halkıma gece gündüz çağrıda bulundum dedi.”(Nuh 5)
Hiçbir uyarının, nasihatin, korkutmanın fayda vermediği bir kalp manen ölü durumdadır. Bu öldürmenin faili de tabi ki insandır:
“Verdikleri sözü bozdukları, Allah’ın ayetlerini küfrettikleri, Nebileri haksız yere öldürdükleri ve “Bizim kalplerimiz örtülüdür.” dedikleri için; evet Allah, gerçeği yalanlayarak nankörlük ettiklerinden dolayı, onların kalplerini mühürlemiştir. Bu nedenle pek azı hariç, iman etmezler.”(Nisa 155)
Dediğim gibi anlamak için soruyorlarsa bu kadar bilgi yeterli yok maksatları sadece açık arayıp köşeye sıkıştırmaksa; Ölü bir kalbe yapabileceğimiz bir şey yok, Allah hidayet versin demekten başka.
Toparlayacak olursak; Bu konular köşe yazısına sığacak bir konular değildir, hacimli bir kitaba ancak sığar, geride daha yüzlerce soru var, belki son bir toparlayıcı yazı yazıp bu bölümü kapatmak lazım diye düşünüyorum. Bu konular güncel konular olmadığı için güncelliğini her daim muhafaza ettiğinden iyi bir arşiv malzemesidir.
Genel olarak gördüğüm şu ki; bu protest arkadaşlar İslam’ı bilmiyorlar. Sordukları sorular bunu gösteriyor, soru sorabilmek için bile bilmek gerekiyor. Farkında değiller belki ama verdikleri fotoğraf kötü bir fotoğraf, çünkü Peygamberlerin bile cevap veremeyeceği soruları yöneltmeye kalkıyorlar. Biz bir yaratıcıya inanıyoruz deyince hadi ondan bize bahset diyorlar, misal bunu anlatamıyorsunuz: “Yaratılmışın bilgisi yaratıcıyı kuşatamaz” buna kimsenin gücü yetmez. “Bilen ancak bildirileni bilir”.
“ma hatara bi balik, fallahu gayru zalik” Yaratıcı hakkında; Ne ki aklına geliyor, o ki değil.
Teodise (Tanrı ve kötülük) konusunu açacaktım ama bu konunun konuşulabilmesi için asgari ortak değerler olması lazım yoksa; konu sa-se lerle gereksiz bir alana itiliyor o sebepten bu konuya hiç girmiyorum. Tanrı neden öyle yapmıyor neden böyle yapmıyor gibi sorular var. Mademkiİslam’ı bize Kur’an ve Allah Resulü tanıtıyor o zaman o kurallarla konuşmanız gerekiyor. Kur’an bu kötülükler sizin elinizle kaldırılsın, sizin aracılığınızla yeryüzüne adalet gelsin diyor, siz ise Hz Musa’ya sorulduğu gibi:
“… sen ve Rabb’in birlikte savaşın” (Maide 24) diye aynı mantığı kurguluyorsunuz.
Oysa siz antropoformik (insan biçimcil) bir Tanrı tasavvur ediyorsunuz, sorularınızın çoğu bu tanrı tasavvurunuz üzerinden.
“Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin. İnanan halkın göğüslerine şifa versin.” (Tevbe 14) Yani “SİZİN ELLERİNİZLE” diyor…
Yani aynı dili konuşmuyoruz farklı dili konuşup anlaşmak da mümkün olmuyor maalesef. Bu yazılar bir ikna çalışması değildir, sadece bizim gözlüklerimizle bakmanıza yardımcı olur… Özeleştiri kısmını ateizm başlığı adı altında vermeyeceğim onu müstakil olarak“öz eleştiri ”adı altında birkaç bölümlük yazarız inş.
Bu yazılar güncel yazı olmadığından fazla okunmaması açıkça beni rahatsız etmiyor, zaman içinde okunuyor onu görebiliyorum,öncelikle zamanlama iyi olmadı, yazıya başladığımda henüz savaş patlak vermemişti şu an gündem yoğun herkes yarınlardan endişeli, insanların hırs ve doyumsuzluğu tüm dünyayı yakma eşiğine getirdi…
Bir sonra ki yazıda buluşmak temennisiyle kalın sağlıcakla.
Mehmet Şerif
- ATEİZM-5 - 16 Mart 2022
- ATEİZM-4 - 9 Mart 2022
- ATEİZM-3 - 1 Mart 2022
- ATEİZM-2 - 18 Şubat 2022
- ATEİZM- 1 - 10 Şubat 2022
- KERTENKELE KUYRUĞU - 29 Aralık 2021
- STANFORD HAPİSHANE DENEYİ - 23 Mart 2020
- HASBİ HAL- 2 - 28 Aralık 2019
- NAHL (BAL ARISI) - 6 Eylül 2019
- KURBAN - 23 Ağustos 2019